Şaban Hoca ile Söyleşi
Köyümüzün değerli hocalarından Şaban Hoca (Özmen) ile kendisi, çocukluk yılları, dini törenlerimiz, Ramazan Ayının ve Oruç tutmanın önemi hakkında yapmış olduğumuz
KÖYÜMÜZ VE ESKİ YILLARI HATIRLAMAK İÇİN SÖYLEŞİ
Şaban Hocam hemen hemen tüm Düzyaylalılar sizi tanır ama yine de öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz hocam ?
İstanbul da hoca (imam) olarak mı çalışmaya başladınız ?
Hayır. Hep Özel sektörde çalıştım. Ama İstanbul’daki sosyal çevrem bana manevi açıdan kendimi geliştirme imkanı sağladı.
Hangi sektörlerde çalıştınız Hocam ?
Dokuz (9) Yıl Reklam ve Halkla ilişkiler müdürü olarak yayıncılık hayatım oldu (Dergi,Gazete ve Radyo ). Otomotiv sektöründe 3 yıl Bölge bayiler müdürlüğü yaptım. Şimdi de 12 yıldır, yurt dışından ithalat yapan firmada pazarlama müdürü olarak çalışıyorum.
Hocam yanılmıyorsam bir dönemde köyümüzün dernek başkanlığını yaptınız. Bir kez mi yoksa daha fazla mı bu görevi, sorumluluğu taşıdınız ?
Evet 2 yıl Başkanlık yaptım.2011 ve 2012 yılları döneminde başkan seçilerek, Köyümüzün Derneği olan, SİVAS-HAFİK DÜZYAYLA KÖYÜ KALKINDIRMA DERNEĞİ’nde büyük bir onurla Başkanlık yaptım.
Sizin döneminizde de, Köydeki Dernek Şubesi ve Muhtarlığımızın çalışmalarına katkınız oldu mu ?
Mutlaka oldu. İnanın köy denince benim içimde hemen bir sevinç oluşuyor.Hani derler ya, Doyduğun yer mi? Doğduğun yer mi? Ben hep doğduğum yer diyorum. Orada yaşayan yaklaşık 100 hane kardeşimiz var. Muhtarımız Kani Şeker ve Şube Başkanımız Yavuz Elmalı beylerle her zaman irtibatlı çalışarak, buradaki yönetimdeki arkadaşlarla,onlara destek sağlamış olduk. Biz ve bizden önceki kuşakları ,hala çoğu rüyalarını dahi oralarda görüyorlar. Bunları hep kendi aramızda bazen görüşüyoruz.
Peki Hocam, hoca olma isteği nereden geliyor ? Aileden ya da çevrenizden yol gösterenler olduğu için mi dini ilimlere yöneldiniz ?
Allah razı olsun büyüklerimizden, onlar önderlik yaptılar. Düzyayla Köyü olarak hepimiz dinine bağlı ve o terbiye üzerine yetişmiş ailelerden geliyoruz. Köyümüz de her zaman islam’a hizmet eden büyüklerimiz olmuştur. Hafız Abdulkerim Hoca bu kişilerden ilk akla gelenidir. Bizim okumamıza o zaman köyümüzde İmamlık yapan, Memduh Hoca vesile olmuştur. Allah ondan razı olsun. Bizden öncede dönemde kendisi, Ziya Şahin, Hasan Elmalı, Osman Börklü’yü İ.H.L.ye yazdırmıştır.Benimle beraber,Hurşit Elmalı, Eyüp Yamak, Kadir Ercan ve Yıldıray Elmalı’yı İmam Hatip’e yazılarak ,sonraki Eyüp Ecevit ve Kadir Kınık Hocanın kuşağına ve sonra gelenlere yol açılmıştır.
Sizin okul yıllarınızda eğitim öğretim nasıldı hocam ? Şartları günümüzün şartlarıyla kıyaslayacak olursak o dönemki şartlar daha mı zordu ?
Günümüz şartlarına göre evet çok daha zordu. Bizler çok zor şartlarda okuduk, ilçe ile köy arasındaki 13 km’lik mesafeyi yaz-kış neredeyse her hafta yürüyerek gider gelirdik. Kışın yolda kalırlar diye traktörlerle bizleri karşılamaya gelirlerdi Allah onlardan ebediyen razı olsun.Aslında bu zorluklar bizlerin okumasına vesile olanlara, sadakayı cariyedir.Günümüzde şartlar eskiye oranla çok çok iyi durumda. Günümüzde köyümüzden çok okuyanlar çıkarak, önemli noktalarda görevler alıyorlar. Köyümüz eğitim ve eğitimli insan alanında büyük mesafe kat etti. Düzyayla köyü temsil noktasında, ismini her yerde duyurmaktadır. Bu hepimiz için şükredilecek bir durumdur. Bende bunun için Allah’a şükrediyorum
İstanbula gelmeden önce Sivas’ta ve Düzyayla köyünde günleriniz nasıl geçiyordu hocam ?
Hemen hemen hepimiz çiftçi ailelerin çocuklarıyız. Ben yaklaşık lise sona kadar köyde, aileme yardımcı olmak için çobanlık, çiftçilikle,bağla bahçeyle uğraşıyordum. Herkes benim gibiydi. İş imkanları yok denecek kadar kısıtlıydı. Sadece köy hayatı vardı (Çiftcilik, Hayvancılık,Bağ, Bahçe v.s). Buna rağmen o günler gerçekten çok güzel günlerdi.
O günleri bizlere biraz anlatabilir misiniz hocam ? Mesela çocukluğunuzda köyümüzün çocukları neler yapardı ?
Akşam, yayladan, kuzu,bağdan-bahçeden inek,vs.peşinden gelir,harmanda bütün çocuklar toplanırdık. Bazen büyüklerimiz gelir o harman taşlarına oturur; fıkralar, hikayeler anlatarak, dolaylı olarak büyüklere saygı ve kendi aramızdaki arkadaşlıkları pekiştirirlerdi. Gece yarılarına kadar top, saklambaç oynardık, sabah da güneş doğmadan kalkar yine aynı işlerin peşine giderdik; fakat hiç yorulmazdık. Köyde o zamanlar çok çocuk vardı. Her harman da en az 20- 30 çocuk olurdu. Aşağı mahalle, yukarı mahalle v.s olarak maçlar yapardık. Ertesi gün bakarsın ki, hemen hemen bütün çocuklar dağlarda, herkes bir işin peşinde, ailesine yardımcı olurdu. İş peşinde olduğumuz zamanlar da dağda taşta bir araya gelinir,Yine şakalara oyunlara devam edilirdi.
Futbol ve saklambaç oyunlarının dışında eğlenceli başka oyunlarınız var mıydı ?
Evet hem de çok çeşitli oyunlar vardı ( Hod oyunu, Çelik-Çomak, Dırık ,Beze beze, kırna v.s). İnanın çok güzel çocukluktu bunlar.Buralardaki çocukların oyun alanları çok kısıtlı.Bence çocukluğu doyasıya yaşamak için köylerde bulunmak lazım.
Saydığınız oyunlar maalesef artık günümüzde bilinmiyor ve oynanmıyor.
Maalesef öyle bu oyunlarımız belki de birkaç kuşak sonra yok olacak. Günümüzde özellikle büyükşehirlerde yetişen çocukların çoğuna sor, oyun olarak hep sanal olan oyunları söylerler. Bunun içinde kapıya çıkınca oynayacak arkadaşları yok denecek kadar az desem yanlış olmaz. Onlar için arkadaş ya cep telefonu, ya da bilgisayardır. Hepsi önemli ve gerekli bunu inkar edemeyiz ve kötüleyemeyiz; ama gerçek arkadaşlık daha önemlidir.
Haklısınız hocam. Aklınıza gelen çocukluk yıllarınıza ait anılarınızdan bazılarını bizlere anlatabilir misiniz ?
Köyde okul okumak apayrı bir hatıradır. Çünkü okulun dağılması bir başka güzeldir, okul köyün üst tarafında eğri köşe denen yerdedir. Okul çıkışı her taraf çocukla dolar. Herkes çantasını bırakır. Harmana koşar, oyunlar oynanırdı; fakat o sırada eğer bir öğretmen oradan geçerse bütün çocuklar oyunu bırakır hazır ol vaziyetine geçerdi.
Bunun sebebi neydi hocam ?
Sebebi yoktu, öğretmene saygı vardı, eğitime saygı vardı. Okulda öğretmen ceza vermek için birazcık canımızı yaktımı, birde evde babamız kızardı ki çocuk eğitimden kopmasın, öğretmene saygısızlık yapmasın diye. Yani okulda öğretmenden iki tokat yemişsek evde babadan dört tokat yeme ihtimalimiz yüksekti. Ama şimdi öğrencinin yararına ve geleceğine yönelik bu tip can yakıcı bir cezada, anne ya da baba hemen okula koşar, öğretmene olmadık hakaretler yağdırır sebebi ise çocuğa niye kızdı. Bundan destek alan çocuk da öğretmene her türlü saygısızlığı yaparak eğitimini gereğine uygun olarak alamıyor maalesef. Tabi burada gereksiz yere öğrenciyi cezalandıran öğretmenleri ayrı tutuyorum. Gerçek öğrencileri ise tenzih ve takdir ediyorum. Neyse sorumuza ve konumuza geri dönelim, kışın kızaklar yaparak, Derin yolda, Kafdar da, Hisar’da, Geben de yarışlar yapardık. Köyümün, kışı başka, yazı başka güzeldi.Çok kar yağar bazen kurtlar köye inerek Köpekleri alırlardı. Bir hatıram ise, Bizden büyük abilerle top oynarken, bir arkadaşım ayağından topu aldım diye bilerek beni patoz kuyusuna düşürdü, omuz kemiğim kırıldı. Hemen Rahmetli Emin oğlu Ahmet’e giderek tedavi oldum. Emin oğlu Ahmet kara sakızla kolumu sardı. Kara sakız, şimdiki zamanın alçısı gibidir.Allah şifa verdi ve omzum tekrardan eski haline döndü.
O günleri andığınızda tekrardan o günlerde yaşamayı arzuluyor musunuz ?
Tabiki. Çocukluğumuzda Hayat o kadar güzel, geniş ve zevkliydi ki şu an hala O günleri sayıklıyor ve hasretle yad ediyoruz. Bu büyük şehirlerde zaman yetmiyor, kazanç yetmiyor, akrabaları sormaya dahi kimsenin zamanı yok. Hep koşuşturma, hep stres, hep telaşe… herkes kendi halinde, bütün bağlar kopuyor. Buna şunu örnek vereyim Yeni nesil gençlerin çoğu birbirini tanımıyor. Çünkü ancak düğün dernek olur ve oraya gelirlerse bir ihtimal tanışma şansları oluyor. Tabi bu da sadece tanışmakla kalıyor kaynaşmak ve ortak bir amaç doğrultusunda bir şeyler paylaşmak noktasında çok yetersiz kalıyor.
Peki Hocam sizce gençlerimizin kaynaşması birbirleriyle daha güçlü arkadaşlık, dostluk bağları kurabilmesi için neler yapılabilir?
Bu hususta kanaatime göre büyüklere çok iş düşüyor.Gençlerimiz topluma ve cemaate mutlaka getirmelidirler. Bunu söylerken kendileri de orada olmalı ve gençlerimizi tanıştırmalıdırlar. Gençlerimiz teknolojiyi iyi kullanmalıdır, çünkü onların çağı teknoloji çağı olacaktır. Fakat bu onları toplumdan uzaklaştırmamalıdır. Toplum içinde yer almaları daha sık bir araya gelmeleri teknolojiyi kullanarak iletişim halinde ve birbirlerinden haberdar yaşamaları çok önemlidir. Örneğin bizim kuşaktaki gençlerin hepsi tanışırlar, çünkü aynı ortamlarda büyüdüler. Onun için büyük şehirlerde Dernek Faaliyetleri çok önemlidir. Bu faaliyetlere mümkün olduğunca katılmak lazım. Bu faaliyetler tanışma ve birleştirme açısından çok önemlidir. Büyük şehirlerin, büyük külfetleri ve nimetleri vardır. Şahsen ben İstanbul’da,çoğu kardeşlerimiz gibi, çok büyük nimetlerden istifade ettim. Sosyal çevre ve manevi çevre olarak güzel ortamlarla iştigal etmekteyim. Bunun için kendimi çok şanslı sayıyor ve Allah’a şükrediyorum.
Çocukluğunuzdaki Düzyayla yıllarından bahsetmeye devam ederken hocam Sizin çocukluğunuzda dini törenlerimiz düğün, cenaze vb nasıldı
Şimdi bakıyorum o zor ortamlarda ki, dini törenler, düğünler bir başka güzeldi. Düğünler 3 gün 3 gece olurdu, Halaylar, oyunlar, akşamları düğün odaları, sağdıçtan damat çalmalar bir başka güzeldi. Traktörlerle gelin, damat ayrı ayrı köyün içinde gezdirilir.Bacalarda,harmanlarda düğün yemekleri verilir. Çocuklara kalburlarla gelinin çeyizleri taşıtılır, karşılığında bahşişler verilirdi. Bunların bazıları devam hala devam ediyor.Bir düğünde ilk defa deve oyunu yapıldı çok güzel olmuştu. Ayrıca bazı düğünlerde güreşler olurdu, hatta birinde de beni zorla meydana çıkardılar. Bir taraftan da davul-zurna çalıyor fakat duymuyorsun, harman çok kalabalıktı. Meydana çıktık perdah attık, hemen tutar tutmaz, kendimi yerde buldum. Beni hemen kaldırdılar, yıkıldın dediler. Ben daha tutmadım bile dedim ama nafile yenildik.
Sağlık olsun Hocam cesaret gösterip er meydanına çıkmanız bile yeterli : ) Peki hocam Günümüzde bu geleneklerimizde herhangi değişme var mı size göre ?
Özellikle Düğünlerde bu gelenekler bozulmaya başladı. Köylerde düğünler kısaldı. Şehir düğününe benzer olmaya başladı.Tabi bunun bir sebebi de köylerdeki nüfusun gün geçtikçe azalmasıdır.
Düğünlerimizden başka dini törenlerimiz neler vardı hocam ?
Her yerde olduğu gibi bayramlar ve cenazeler vardı. Bayramlar ve cenazeler hayatın bir parçasıdır. Bilirsiniz, Cenazeler hep üzüntülü, bayramlar hep sevinçli olur. Benim en çok üzüldüğüm cenazelerden biri de köyümüzün tellalı ve berberi olan, “Amıca” lakaplı, Bekir Kınık Amcaydı. Onun çocuklara sloganı sadece,taratiri tom du. Manasını bilmezdik; ama hep gülerdik.Köyün ortasından bir duyuru için, Tellal bağırdı mı bütün köy duyardı. Allah cümle geçmişlerimize ve ona gani gani rahmet eylesin.
Amin Hocam. Peki Sizin zamanınızdaki askerlik hazırlıkları nasıl olurdu ? Askere uğurlama nasıl olurdu ?
Tabi o çağlar kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olurdu.Büyüdün adam odun derler ya, başka bir havası olur. Sizde yaşamışınızdır mutlaka. Askere gidecekler, günler öncesinden sırasıyla evlere davet edilir, yemekler yenirdi. Akşamları eğlenceler olurdu. Askere gidileceği gün köylüler, meydana toplanır cami imamı gelir dua eder, büyükler askere gidecek gençlerimize harçlıklar verir, gençlerimiz askere uğurlanırdı.
O yıllarda köyümüzün hocaları ve öğretmenleri kimlerdi Hocam ?
Bizim Zamanımızda Okul Öğretmenleri, Musa Eraslan, Ekrem Karabulut, Bahattin-Çiler Ertürk, Ali-Aişe Çiftçi, Ali Karadağ, ve Şerif Öğretmenler vardı.
Cami İmamları, Memduh Hoca, Bekir Hoca, Mehmet hoca vardı. Ayrıca Celil Hoca, Hacı Ahmet Hoca, Faruk Özmen, Cafer Ecevit, Hüseyin Özmen, Şükrü Karataş köyümüzde yetişmiş köy hocalarımızdı. Şu an aklıma gelmeyen diğer hocalarımızda vardır muhakkak Allah hepsinden razı olsun. Hepsi de işini, görevini layığıyla yapan insanlardı.
Hocam buraya kadar anlattığınız her şey için çok teşekkür ediyorum. Eğer izin verirseniz biraz da bilgi alanınız ve ilminiz dahilinde konuşabilir miyiz ?
Tabi ki istediğiniz konuları, bildiğim ölçüde konuşabiliriz.
Günümüzde dini törenlerimizde sizce bir yozlaşma var mıdır Hocam ? Örneğin dini nikahtan önce resmi nikah yapılması ve namazdan önce cenaze kaldırılması gibi ?
Dini törenlerimizde yozlaşmaktan daha ziyade, biraz vurdum duymazlık ve hafife alma var. Tabi bu da çok büyük tehlikedir, dikkat etmek gerekiyor. Aslında bu evlilik meseleleri başlı başına uzun bir konudur. Dini nikah yapmadan önce resmi nikah yapmak uygun olanıdır. Çünkü diğer türlü su istimale açık olmaktadır. Eskiden de köylerde de böyle olurdu. Önce resmi kayıt olur, düğün akşamı da damat camiye gelir, vekille beraber dini nikah olurdu. Doğru olan budur. Cenaze ise Günün aydınlık olan her saatinde kaldırılabilir. Sadece Kerahat vakitleri vardır. Cenazede namaz kılma olduğu için ona dikkat edilmelidir. O vakitlerde namaz kılınmaz.(Güneş doğarken, tam tepede iken, güneş batarken.)
Peki Hocam dinde reform olur mu ?”Zaman size uymuyorsa siz zamana uyunuz” diye nakledilen hadisi şerif sahih midir ?
Din Arapça bir kelimedir mana itibarıyla, Boyun eğmek itaat etmek, hesaplaşmak, ceza ve mükafat manalarına gelir. Dinde asla reform olmaz. Reform demek değişiklik ve yenilik demektir. Çünkü bütün kaideler Yüce Allah tarafından, Peygamberleri vasıtasıyla bildirilmiştir. Allah’ın kanununu ancak Allah değiştirir. Reform olursa,dinler hemen şöyle 3’e ayrılır.1- Hak Din (İslâm Dini),2- Muharref Dinler,3- Bâtıl Dinler
Hak Din, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen, hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelen hayat şeklidir. Bu din, yani hayat şekli; inancı, dünya görüşünü, davranış ve eylem biçimini, Allah’a karşı görevleri, ibâdet anlayışını, insanlara ve tüm yaratıklara karşı muâmeleyi, kanunları ve cezâları içermektedir. İşte, bütün peygamberlere Allah’ın gönderdiği din, İslâm Dini’dir. Hak din, peygamberlere günün şartlarına göre şeriatları farklı olarak gelmiştir. Akîde (inanç) ise, bütün peygamberlerde aynıdır. Muharref dinler, tahrif edilmiş, bozulmuş dinler demektir. Allah’ın gönderdiği İslâm Dini’nin atmalar ve katmalarla değiştirilmiş şeklidir. Yahûdilik ve Hıristiyanlık muharref dinlerdir.Bâtıl dinler, insanlar tarafından konulan hayat şekilleridir. Kanun ve kuralların Allah’a dayanmadığı sistem ve nizamların tümü bu gruptandır. Puta tapıcılık, Mecusilik, Budizm gibi hayat şekilleri, eski zamanlardan beri görülen bâtıl dinlerdendir.
Diğer konu ise,” Zaman sana uymuyorsa sen zamana uyacaksın” diye bir Hadis-i Şerif yoktur. Bu tamamen uydurmadır. Çünkü bütün kanunları koyan Yüce Allah’ın İlminin önü ve sonu yoktur. Yani her zamanı bilmektedir. Gelecek zamanı bilmemesi gibi bir şey ortaya çıkar haşa buda imanı zedeler. Her zaman da ölçü Kur’an ve Sünnettir. Müslüman bunlara uyacaktır. Yoksa yaşadığımız gibi inanmaya başlarız, Allah muhafaza çok büyük tehlikedir. İslam’ın kuralları kıyamete kadar devam edecektir. O söz dayanak olmaz sadece kendimizi kandırarak ahiretimizi zora sokarız. İnşallah ömrümüz boyunca Allah ehli Sünnetin yolundan ayrılıp Ehli Bid’at’ın yoluna sapmayı nasip etmesin hiç birimize.
Amin Hocam Allah hiçbirimizi hak yoldan ayırmasın inşallah . Yeri gelmişken Hocam Ehli Sünnet ne demektir Ehli bid’at ne demektir ?
Ehl-i sünnet demek, adı üstünde Peygamber Efendimizin(s.a.v) sünnetine sıkı sıkıya bağlı olarak yaşamak demektir. Çünkü Peygamber Efendimiz hiçbir şeyi kendi nefsinden yapmamıştır, Yüce Allah bildirmiştir. Bu da Kur’an-ı yaşantıdır. Ehl-i bidat ise, dine sonradan ilave edilenlere inanan demektir. Yani Peygamberimizin(s.a.v) ve Ashab-ı kiramının yolundan (Ehl-i sünnet itikadından) ayrılanlar. Bid’at sâhibidir. İtikatta (imanda) ve amelde (ibadette) dinde olmayan yenilikler ortaya çıkaran kimseler, az önce söylediğimiz dinde reformcular ehli Bid’attır. Bu konuda bazı hadis-i şerifler vardır.
-Allahü teala, bid’at ehlinin orucunu, haccını, umresini, cihâdını, adaletini kabul etmez. (İbn-i Mace)
-Bid’at ehli, bid’atinden vazgeçinceye kadar, Allahü teâlâ tövbesini kabul etmez. (Taberani)
-Bid’at ehli ile oturup kalkmayınız. Çünkü o, kalbi hasta yapar. (Hasan-ı Basrî) Allah cümlemizi Eh-i Sünnetten ayırmasın.
Hazır Ehli Bid’atı açıklamışken bunun paralelinde halkımızın doğru olarak bildiği fakat dinimizde yeri olmayan uygulamalar ya da dini söylemlerden de bahsedebilir miyiz Hocam ? Örneğin hurafeler gibi.
Hurafe adı üstünde ,İslam dininde olmayan, tamamen uydurma ve gerçek dışı olan inançlara hurafe denir. Hiçbir Müslüman bunlara itibar etmemelidir; ki bunların bazıları insanı şirke (Allah’a ortak koşma) kadar götürür.Biraz önce dedik ya gerçek manada Kur’an ve Sünnet bilinmese,hurafeler yerini almaya başlar. Bunun için de kulaktan dolma değil, okuyarak asıl kaynaklardan öğrenmek lazım. Ne yazık ki okumama hastalığımız çok büyük boyutlardadır.
Dinimiz de yeri olmaya bildiğiniz hurafeler nelerdir ?
Aklıma gelen hurafelerin bazıları şunlardır:
-İki bayram arasında düğün yapılmayacağı inancı
– Gece tırnak kesmenin uğursuzluğuna inanma
– Nazar boncuğu takmak
– Kurşun döktürmek
– Türbelere veya ağaçlara bez, çaput vs. bağlamak
– Türbelerde yatanlardan (ölülerden) bir şeyler dilemek
-Türbelerde adak adamak ve kesmek
– Gece sakız çiğnemenin ölü eti çiğneme anlamına geldiğine inanma
-Bazı hayvanların (baykuş, karga, kara kedi vs. ) uğursuzluğuna inanma
– Ölülerin arkasından 7’si, 40’ı, 52’si diyerek özellikle bu günlerde Kur’an okutmak
– Ev veya dükkan girişlerine at nalı veya koç boynuzu takmak
– Bardağın kırılmasının hayra alamet olduğuna inanma
– Çocuğun üstünden geçilirse boyu kısa kalır inancı
– Kötü bir şey anıldığında kulak çekip bir yere ( tahta gibi ) vurmak
– Nikah kıyılırken evlenen çiftlerin birbirinin ayaklarına basmaları
– Ruh çağırma (eğer bir şey geliyorsa o ruh değil cindir )
– Fal bakmak, baktırmak ve inanmak v.s gibi şeylerdir.
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim Hocam. Peki çocukken bizlere anlatılan Zemheri Kızı, Al Karısı ve Mekir hurafe midir ? gerçek midir ? yalan mıdır ?
Zemheri kızı, Alkarısı, Mekir bunların hepsi sonradan ortaya çıkan, bazıları çocukları korkutmaya yarayan ifadelerdir. Mesela mekir; aldatma, oyun dümen, gayesinden saptırmak manalarına gelir. Zemheri kızı yöresel olarak özellikle kış günlerinde ortaya çıkan ifadelerdir. Hepsi korku üzerine üretilmişlerdir.
Yatırlar için aynı şeyi söyleyemeyiz değil mi hocam ? Hatta bizim köyümüzde de yatırlar var.
Elbette, yatır bizlerden önceki zamanlarda yaşayıp, ölmüş veli zatlar ve mezarları hakkında kullanılan bir ifadedir. Bunlara uydurma veya hurafe dememiz kesinlikle söz konusu olamaz. Bizim köyümüzde, Musa türbesi, Işıklı deredeki türbe ve Ardıçlık’taki türbe olmak üzere 3 tane olduğunu biliyorum.
Bu mezarların ziyaret edilmesinde herhangi bir mahsur var mı Hocam ?
Halkımız, yatırlara büyük saygı gösterir. Onlardan bir şeyler beklememek ve ruhlarına dua okumak suretiyle ziyaret edilebilir.
Hocam bilirsiniz köyümüzde Garipgil’in evlerinin, “Ocak” olduğu gerekçesiyle, bacasından “içeride konuşulanlar dinlenilir, dinleyen kişiler içeride konuşulanlardan kendi durumlarına uygun geleceğe dair çıkarımlarda” bulunurlarmış. Sizce bu ne derece doğrudur ?
Ben bunun gerçekliğini bilmiyorum. Ama o söylenti vardır. Oradan dinlenerek işitilen söz üzerine varsayımlar yapılırmış. Ona göre hak et edilirmiş. Öyle olsa Garipgil her şeyi bilirdi. Bu mümkün değil. Gayb-ı ancak Allah bilir. Peygamber Efendimize(s.av.)e Sahabe soruyor, Ya Resulallah Kıyamet ne zaman kopacak,O da Allah bilir buyuruyor. Allah’ın en sevgili kulu olmasına rağmen böyledir.
Tam olarak anlatamadım hocam. Garipgilin ev halkı geleceği bilmiyor. Evdekiler günlük konuşmalarını yapıyor evde, tabi yukarıda bacada kendilerini dinleyenlerden habersiz bir şekilde. O konuşmaları dinleyen kişiler, konuşulanları rüya yorumlar gibi yorumlayarak geleceğin hayır mı şer mi getireceği hakkında çıkarımlarda bulunuyorlarmış.
Tabi bu davranış o zamanlar yapılmış olabilir. Ama yapılan işin yanlış olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta en basitinden o evin mahremiyeti çiğnenerek, ev halkının özelleri dinleniyor. Hangimiz bunu kabul ederiz ?
Haklısınız Hocam. Geleceği bilme, öngörüde bulunma merakı maalesef bazı ahlaki değerlerin önüne geçebiliyor. Konuştuğumuz konuyla alakasız ama hazır imkan bulmuşken, akla takılan birkaç sorum daha olacak izninizle.
Tabi ki bildiğim ölçüde cevaplarım
Devir ve ıskat yapmak tam anlamıyla nedir ? Kişinin hayattayken kılmadığı namazlarının, tutmadığı oruçlarının para yoluyla bir başkasına devri midir ?
Iskat; düşürme, silme, hükümsüz bırakma. “Kazaya kalmış namaz ve oruçları fidye vermek suretiyle ölenin hesabından düşürmek temennisinde bulunmaktır. Iskat tabiri daha çok “ıskat-ı salat” terkibinin kısaltılmışı olarak namaz için kullanılır. Orucun ıskatı onun keffâretidir. Namazın keffâreti yoktur
Namaz, mükellef olan her müslümanın ölümüne kadar eda etmekle yükümlü olduğu farz bir ibâdettir. Herkes bu farzı gücüne göre (ayakta, oturarak, ima ile) bizzat eda etmek mecburiyetindedir. Kendi yerine başkasına namaz kıldırmak (bedel) geçerli olmadığı gibi, kılamadığı namazlar için keffâret ödemesi de geçerli değildir. Namazın edası farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Yani bir kimse vaktinde kılamadığı farz namazları sağlığında kaza etmek zorundadır. Kaza etmezse günahkâr olur, üzerinde namaz borcu kalır. Olaki affolunur niyetiyle bazı yerlerde yapılıyor.
Tövbe-Telkin Münker – Nekir meleklerinin sorgusundan geçebilmek için yeterli midir ?
Hayır yeterli değildir. Tövbe telkin imam tarafından cemaat dağıldıktan sonra mevtaya, Münker ve Nekir isimli sorgu meleklerine kolay cevap versin diye verilir. Asıl telkin, ölülere değil, dirilere ve ölmek üzere olanlara yapılır. Peygamber efendimiz şöyle buyurur “Ölmek üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz! Yani sağlıkta da yapmak lazım. Sekerat-ı mevt denen, ölüm anın çok önemlidir.Yüce Allah hepimize kolay eylesin.
Hocam peki günahkar bir yaşam sürdük diyelim, kişi öldükten sonra onun cehennemde azab görmemesi için varisleri neler yapabilir ?
Onun varisleri mutlaka hayır ve hasenat yapmalı,bol bol dualar ve Kur’an okumalıdırlar. Fakat MÜSLÜMAN olan her kul, Yüce Allah bağışlamadığı takdirde, günahının cezasını çekip, temizlenerek cennete gidecektir inşaallah. Hatta en son cennete giren kul kendine verilen yeri görünce şaşıracak,Ya Rabbi bütün cenneti bana mı verdin diyecek,Allah’ın rahmeti o kadar büyüktür. Hayatta iken bol bol Tövbe etmelidir. Kimseye güvenmemelidir,ola ki unuturlar.Yüce Allah akıl vermiş günah ve nefis yerine, sevaplı işlere kullanmak lazım.
Şaban Hocam bugün ramazan ayının ilk günü ve Allah kabul ederse bizler de ilk oruçlarımızı tuttuk Allah’ın izniyle. Ramazan ayının önemi nedir hocam ?
Ramazan Ayının önemi çok büyüktür. Çünkü hazırlıkları ta 3 ay önceden başlamaktadır. Recep,şaban ve Ramazan adıyla anılan üç (3) aylardır. Ayrıca Ramazan için Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor, Ramazan ayını başı rahmet,ortası mağfiret, Sonu da cehennemden azattır.” Ve yine “Ya Rabbi, Receb ve Şaban’ı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazana eriştir” diye dua ederdi. Yine Efendimiz ” Ramazan ayına erişip de Mağfiret olunmayanın burnu yerde sürünsün” diye buyurmaktadır. Yine Efendimiz, “ Ramazanda Cehennem kapıları kapanır, Rahmet kapıları açılır, şeytanlar zincire vurulur.” diye buyurmaktadır.İşte önemini buna göre düşünmek lazım.En Önemlisi Ramazanda ,Bütün bedenimizle oruç tutmalıyız.
Sizin çocukluğunuzda ramazan ayları ve bayramlar nasıl geçerdi hocam ?
Ramazan aylarında herkes ekin tarlalarında,bağda, bahçede, dağda taşta iş yapanlar en sıcak günlerde bile oruç tutarlardı. (Bu iş nasiptir,Allahın lutfudur. Adam Evde yatıyor,gün uzun hava sıcak diye oruç tutmuyor yahu. Esas sıcak ahırettedir.). İftarlara davetler olurdu. Topluca teravilere gidilir, camide amcalar ilahiler okurlardı. Akşam olunca bizlerde okul bahçelerinde, harmanlarda ezan beklemeye giderdik. Aslında ezan her yerden duyulur; fakat büyükler biz de alışalım diye ramazan ayını hatırlatırlardı. Bir terbiye vardı. Geceleri davul çalan, Rahmetli Bekçi İbrahim Babatutmaz amcayı görmek için yarışırdık. Bayramlarda, bayram namazı çıkışı ve sonrası, yöre tabiriyle gılik (simit) geçmişlerin ruhları için, bol bol dağıtılırdı. Cami çıkışı bayramlaşılır, kollarımız gılik (simit)le dolardı. Bir başka hava olurdu, eve gelirdik ekşili çorbalar (üzümlü aşlar) bayrama mahsus olarak yapılırdı. Daha sonra harmanlarda toplanılarak oyunlar oynanırdı.
Benim çocukluğumdaki ramazan aylarıyla hemen hemen aynı hocam sadece farklı mevsimlerde yaşamışız. İnşallah ahiretteki köyümüzde de ramazan ayları hep böyle hatırladığımız gibi yaşanmaya devam eder.
İnşallah , Tabi orada oruç, ramazan yok. Artık nimetlerden istifade edilerek mükafatlar var.
Bu ay içindeki oruç ibadetimiz ne zaman farz olmuştur hocam ?
Oruç İslam’ın 5 şartından biridir. Hicretten bir buçuk sene sonra şaban ayında farz kılınmıştır.
Şaban hocam oruçlu iken dinen yapılması yasak olan şeyler nelerdir ?
Bir defa ,biraz önce söylediğim gibi,Bütün bedenimizle oruç tutmalıyız. Şunu unutmamalıyız orucu kendimiz için tutuyoruz. Başkalarına oruçluyuz diye yanlış davranışlarda bulunmak, sadece orucumuzu zedeler. Oruçlu iken mutlaka bütün günahlardan uzak durmalıyız. Oruç olmadığımız zamanda uzak durmalıyız. Şöyle bir yanlış zihniyet vardır.” Onun yeri ayrı, Onun yeri” gibi. Bu söz çok tehlikelidir. İtikada zarar verecek boyuttadır. Haramı helal saymak gibidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor “ Bazı oruçlu kimseler vardır ki akşama aç ve susuz kalmaktan başka bir şey elde etmemişlerdir.”Yalan ,gıybet, dedikodu,haramlara bakmak, günah işlemek v.s. gibi.
Oruç tutmanın bedensel ve ruhsal faydaları nelerdir Hocam ?
Oruç vücuttaki hücre yenilenmesini artırarak öğrenme seviyemizi yükseltiyor. Ramazan ayında oruç tutmak fiziksel ve zihinsel sağlığımıza büyük ölçüde katkı sağlıyor. Bedenimizi ve irademizi disipline sokan oruç, gün içinde hoşgörüyle hareket etmeyi öğretirken, zihnimizin de daha pratik çalışmasına fırsat verir. Oruç tutarken uzaklaştığımız fiziksel istekler, beynimizin yapılan işlere yoğunlaşmasını sağlıyor. Ayrıca Toplumda yaşayan aç, yoksul insanları hatırlayarak ne kadar nimetler içinde olduğumuzu hatırlatır.
Orucun bu faydaları dahilinde oruç tutmanın şartları nelerdir ? Oruç tutmak kimlere farzdır ?
Oruç tutmanın şartları: 1) Müslüman olmak, 2) Akıllı olmak, 3) Erginlik çağına gelmiş olmak. Erginlik çağına gelen ve akıllı olan her müslüman erkek ve kadına Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Allah’ın kesin emridir. Erginlik çağına gelmeyen çocuklara oruç tutmak farz değildir. Ancak bünyelerine zarar vermeyecek şekilde çocukları da yavaş yavaş oruca alıştırmak uygun olur.
Şaban hocam gerek anlattıklarınız için gerekse verdiğiniz güzel bilgiler için size çok çok teşekkür ediyorum. Bu mübarek ayın yüzü suyu hürmetine Allah sizden razı olsun hocam. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı ?
Sağolun hocam sizlerde
_____________________________________________________________________________________________
Not: Yazım hataları ve yanlışlıklar varsa eğer, bunun için özür. Düzeltilmesini istediğiniz bilgiyi ya da çıkarılmasını istediğiniz kısmı bildirmek için, iletişim kısmından bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yazıda ismi geçen büyüklerimizin, elinizdeki fotoğraflarının yazıya eklenmesi için, duzyaylakoyu@gmail.com adresine mail atabilirsiniz. Site yönetimi ve Şaban Özmen Hoca’nın izni olmadan, yazının başka bir sitede yayınlanması ya da yazıdan alıntı yapılması durumunda, yasal haklarımızı kullanacağımızı belirtiriz. Verilen dini bilgilerin sevabı yarı yarıya vebali Şaban Hoca’ya aittir : ) Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederiz. Fotoğraflar için Cafer Doruk’a ve ışık hızında verdiği cevaplar için Hocamız sayın Şaban Özmen’e ayrıca teşekkür ederiz.
Ağzına sağlık Şaban abi çok güzel şeyler söylemişsin mevlam razı olsun inşallah abi. Birde emmiminoğluna teşekkür etmek istiyorum vakit ayırıp bu çalışmaları yaptığı için Allah sendende razı olsun Mevlam işlerinde kolaylık versin inşallah emmioğlu