Mehmet Şeker ile Söyleşi
Köyümüzün ve Sivasımızın gönüllü tanıtım elçisi, ilk gurbetçilerimizden Mehmet Şeker ile köyümüzden yapılan ilk göçler, gurbetçilik yılları ve meşhur karavanı üzerine söyleşi. Ayrıca 40 yılı aşkın bir süredir gurbette yaşayan bir gurbetçimizin gözüyle köyümüzdeki değişmeler, gelişmeler.
Mehmet Amca sadece köylülerimiz değil pek çok hemşehrimiz tanır seni ama tanımayan gençlerimiz de vardır. Kısaca seni tanıyabilir miyiz ?
Maşallah çocukluğunuzda epey kalabalık bir aileniz varmış Mehmet Amca.
Aslında sandığın gibi kalabalık bir aile değildik. Ben 9. Çocuk olarak dünyaya gelmişim ama benden önce dünyaya gelen 2 kız 6 erkek kardeşim erken yaşlarda vefat etmişler. İçlerinde en uzun süre yaşayanı 4 sene yaşamış. Ben ailenin tek çocuğuydum. O yüzden hem annem hem de babam üzerime ayrı bir titrer, her ikisi de beni çok severdi.
Mehmet Amca sizin sülaleye “Şeherligil” denmesinin sebebi nedir ve soyadınız Şeker nerden geliyor ?
Sülalemize Şeherligil denmesin kısa bir hikayesi var. Bizim sülaleye mensup birisi, bundan 100-150 sene önce, köyden ayrılıp şehire gitmiş, Şehirde bir müddet yaşayıp tekrardan köye dönmüş. Köylülerimiz, şehire gidip orda yaşadığı için, o dedemizi şehirli sıfatıyla anmaya, şehirli sıfatıyla çağırmaya başlamışlar. O yıllarda ki yöresel ağızla “şeherli geldi, şeherli gitti.” derken; şehre gidip geri dönen dedemizin adı “Şeherli” olarak kalmış. Onun Akrabası olan bizlere de “Şeherligil” demişler. O günden bu güne Şeherligil adı süregelmiş. Soyadımızı gelince, kimin seçtiğini ve soyadımızın hikayesini bilmiyorum doğrusu. Sülalemizde, bu soyadının kimin tarafından seçildiğini ve hikayesini bilen kişiler muhakkak vardır. O yüzden bu soruna, yanlış bir şey söylememek için, cevap veremiyorum.
Mehmet Amca verdiğin bilgiler için teşekkür ederim. Bizlere biraz köyümüzde geçen çocukluk ve gençlik yıllarından bahseder misin ?
Ben 16 yaşına kadar köyde yaşadım. Gençlik yıllarım köyümden uzakta, gurbette geçti. Çocukluk yıllarımı anlatacak olursam: Her çocuk gibi bende okula gider gelirdim, okulun haricinde köyde yaşayan her çocuk gibi köy işlerine yardım ederdim.
Siz çocuklar genelde hangi işleri yapardınız ?
Bir çocuğun başa çıkabileceği işleri yapardık. Örneğin koyunu büyükler, kuzuyu küçükler güderdi. Koyun gütmek, bir çocuk için hem ağır bir sorumluluk hem de altından kalkamayacağı zor bir işti. Kuzu gütmek, koyun gütmekten çok daha kolay olduğu için kuzuları çocuklar güderdi. Kuzu genellikle köye yakın yerlerde güdüldüğü için herhangi bir olumsuzlukta, köyden yardım istemek kolaydı. Bizim 40 civarında kuzumuz vardı. Okul tatil olduğu zamanlar Kelkötek, Terlemez Pınarı, Poşataşı civarında ya da köye yakın başka bir yerde bu kuzuları güderdim. Çoğu kez benim gibi kuzu güden diğer arkadaşlarla sürülerimizi birleştirirdik. Sürüler otlanırken, kuzu güden diğer arkadaşlarımızla, oyunlar oynar, kendimizce eğlenirdik. Diğer kuzu çobanlarıyla bir araya geldiğimizde kuzu gütmek, bizler için işten ziyade bir eğlenceye dönüşürdü.
O yıllarda yaşamış bir çocuk olarak, eğlenceli zaman geçirdiğiniz başka ne gibi şeyler vardı Mehmet amca ?
Bacalarda ve harmanlarda oynadığımız oyunlar en büyük eğlencemizdi. Ayrıca düğünler, bayramlar, saya gezmeleri gibi coşkunun, sevincin yoğun olduğu özel günler, bütün çocukların olduğu gibi, biz düzyaylalı çocuklarında en eğlenceli günlerindendi.
Saya gezmesi dediğin şey nedir ?
Saya gezmesi şubat ayında yapılan, bir nevi kış şenliği gibi, bir şenlikti. Köyün gençleri evleri gezerler, evin bacasından ya da penceresinden, düğüncü gezdirilirken bağırdığımız maniler gibi mani söyler, evin bereketli olması dileğiyle dua okurlardı. Ziyaret ettikleri evin sahibinden yağ ya da bulgur isterlerdi. Ev sahibi gönlünden kopan yağı, bulguru verir, toplanan bu yağ ve bulgurla, belirlenen bir tarihte, etli pilav ve hoşaf yapılırdı. Sonra herkes bu yemeğe katılır, payına düşen yemeğini alıp yerdi. Bu gezmeye “Saya Gezmesi”, bu yemeğe de “Saya Yemeği” denirdi. Bu saya gezmelerinde Seyfi Bey (Kaya) çok iyi şarkı, türkü, mani söylerdi. Ayrıca Seyfi Bey’in “Yareli Mahmut” diye, bir aşığın anılarını tek kişilik tiyatro gibi sergilediği, bir oyunu vardı.
Peki Mehmet Amca nasıl başladı gurbetçilik yıllarınız ? Köyden ne zaman, nasıl ayrıldınız ?
Daha önce de söylediğim gibi 16 yaşına kadar köyümüzde yaşadım. Daha sonra çalışmak amacıyla İstanbul’a gittim. Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki bir düğmecide bir yıl kadar çalıştım. Biraz para biriktirip tekrar köye döndüm ve nişanlandım. Bir yıl kadar nişanlı kaldıktan sonra evlendim. Evlendikten 6 ay sonra da askere gittim. Askerlik bittikten sonra köye döndüm. Birkaç ay sonra İstanbul’a gidip işçi bulma kurumuna kaydoldum. Gerekli incelemeleri geçtikten ve gerekli şartları sağladıktan sonra Almanya’ya işçi olarak kabul edildim. Kağıtlarım çıktı ve Almanya ya gittim. Böylece gurbetçilik yıllarım başlamış oldu.
Ailece mi gittiniz ?
İlk gittiğimde yalnız başıma gittim. Daha sonra, oğlum Yücel 3 yaşındayken, eşim ve oğlumu da yanıma aldım.
Mehmet amca doğup büyüdüğünüz topraklardan göç etmenizin nedeni neydi ?
Nedenini kısaca şöyle özetleyeceğim. Yokluğun getirdiği çaresizlik. O yıllarda ülke genelinde, ekonomik anlamda, büyük bir yokluk vardı. Bu durumla ilgili şöyle bir anım vardır. Almanya ya gitmek için İstanbul’a gelmiştim. Gitmeden birkaç gün önce, İstanbul’daki kaynım Necati Terlemez’in yanına uğradım. Almanya’ya gideceğimi söyledim. Bana bakıp gülerek “Bu pantolonla mı gideceksin Almanya’ya?” dedi. Üstümde oldukça eski bir pantolon vardı. “Başka pantolonum yok napıyım ?” dedim. Ben böyle söyleyince, kaynım kendisi için yeni aldığı ve hiç giymediği bir pantolonu getirdi. “Giy, olursa bununla git” dedi. Giydim. Sanki terzi benim için özel dikmişti. O an nasıl sevindim, nasıl mutlu oldum anlatamam sana. O anı, o yokluk günlerini ne zaman ansam, şimdiki gibi, gözlerim dolu dolu olur. Ağlamamak için kendimi zor tutarım. Anlatmak istediğim yokluk yüzünden Almanya’ya, kaynımın verdiği fıstık yeşili renginde bir pantolonla gitmiştim. Dikkat edenler bilir sürekli yeşil ve yeşilin tonu kıyafetleri tercih ederim. Bunun da en temel sebebi: Yeşilin bana geldiğim yokluğu hatırlatmasıdır. Bunu hatırladıkça halime şükrederim. O yıllarda birçoğumuzun gurbetçi olmasının en temel nedeni bu yokluktu.
O dönemlerde köyümüzden başka kimler gitti yurtdışına ?
Almanya’ya tren yoluyla giden işçilerimiz.
Şu an hatırladıklarım: Bahattin Uzun, Şevki Kavak, Hamza Kavak, Kerem Elmalı, İbrahim Zeyrek, Süleyman Özcan, Ben (Mehmet Şeker), Şevki Şeker, Hüseyin Şeker, Muzaffer Ecevit Almanyaya işçi olarak gitti. Mustafa Delice ve Muzaffer Özcan Fransa’ya işçi olarak gittiler. Ayrıca daha sonraki dönemlerde, bazı köylülerimiz Arabistan, Libya gibi Ortadoğu ülkelerine işçi olarak gitmişlerdi.
Yurtdışına işçi olarak gitmek o yıllarda pek çok köylümüz için bir umut kapısı olmuştu. ( Almanya’ya tren yoluyla giden işçilerimiz)
Yurtdışında Karşılaştığınız zorluklar nelerdi peki Mehmet Amca
Yaşadığım, şahit olduğum olaylara ve diğer gurbetçilerimizden dinlediklerime dayanarak, bizim oradaki en büyük sorunumuz, dil problemimizdi. Bunun yanısıra yabancı bir ülkede yaşamanın getirdiği pek çok zorlukta vardı. Örneğin Almanya’nın işçi aldığı ilk dönemlerde, şimdiki gibi Türk marketleri yoktu. Yiyeceklerin üzerinde yazanları anlayamadığımız için içeriğinde ne olduğunu bilemiyorduk. Yiyeceklerin domuz eti, domuz yağı vb. şeyler içermesi ihtimaline karşı, özellikle işçi lojmanında kalan biz işçiler, pek çok şeyden uzak duruyor sürekli peynir, zeytin vb. kahvaltılık malzemelerle besleniyorduk. Ayrıca zaman zaman memlekettekilerle haberleşmede sıkıntılar yaşıyorduk.
Dil problemini nasıl aştınız ?
Devletimizin Almanya’da kurduğu “Türk Danış” adlı kuruma gittik. Bu kurumun amacı, oradaki insanlarımızın Almanca öğrenmesine ve Alman kültürüne adapte olabilmelerine yardımcı olmaktı. Bizlere Almancayı ve Alman kültürüne adapte olabilmek için gerekli bilgileri öğrettiler ve zamanla aştım bu problemi.
Şimdi nasıl almancanız ?
Şu an resmi dairede işlerimi tercümansız halledebiliyorum. Almanca herhangi bir yayını rahatlıkla okuyor, anlıyorum. Kısacası ana dili Almanca olan birisi gibi Almanca konuşabiliyorum.
Mehmet Amca Almanya da çalıştığınız bu yıllara geri dönecek olursak, o yıllarda diğer gurbetçi köylülerimizle haberleşebiliyor muydunuz ?
Diğer köylülerimizle görüşmek, haberleşme ve iletişim yetersizliğinden dolayı, daha zor oluyordu. Ama arasıra biraraya geldiğimiz, birlikte kaldığımız dönemler oluyordu. Mesela bir dönem Bremen’de köylümüz Muzaffer Ecevit ile beraber kalmıştık.
Köyle nasıl iletişim kuruyordunuz ?
Şimdiki gibi cep telefonu internet yoktu tabiki. Hatta ilk dönemlerde normal telefonda yoktu. Postayla mektup gönderir öyle haberleşirdik. Gönderdiğimiz mektup bir hafta da gider, bir haftada gelirdi. Yani yazdığınıza cevap iki hafta sonra gelirdi. Daha sonraları dönemin muhtarı Abbas Ercan’ın evine telefon alındı. Bu telefon köyümüzün ilk telefonuydu. İlerleyen yıllarda bu telefonla haberleşiyorduk.
Nasıl haberleşiyordunuz bu telefonla ?
Telefon Muhtar odasına konulmuştu. Dönemin muhtarı da Abbas Emmi olduğu için telefon onun odasındaydı. Biz telefonla evdekilerle konuşmak için önce Hafik’i arıyorduk. Hafik’ten Abbas Emmi’nin odasını bağlatıyorduk. Ardından Abbas Emmi ya da onun ailesinden birisi, hangi eve telefon gelmişse, o eve “size telefon var” diye haber veriyordu. Telefon gelen kişi Abbas Emmi’nin odasına gelip konuşuyordu. Köyden birisi dışarıyı arayacağında da Abbas Emmi’nin odasından Hafik’teki santrali arıyor, Hafik’teki santral aranılan yeri bağlıyordu.
Günümüz şartlarıyla kıyaslayacak olursak o dönemki haberleşme yöntemleri epey zormuş.
Tabiki şu an haberleşme ve iletişim, o günkü şartlarda, hayal dahi edemeyeceğimiz bir noktada.
Mehmet Amca siz gurbetçilerimiz Türkiyeden gittiğinizde hangi şehirlerde hangi işlerde çalışıyordunuz ?
Genelde sanayi işlerinde ve fabrikalarda çalışıyorduk. Hemen hemen Almanya’nın her şehrinde çalışan Türk işçiler vardı. Ben ilk gittiğim de Hannover’a bağlı Braunschweig şehrinde Bussing Otomotiv Şirketi’nde karoser kısmında işe başladım. 4 yıl kadar sözleşmeli olarak burada çalıştım. Bunun haricinde 70-79 yılları arasında Almanya’nın Berlin, Hamburg, Bremen, Kiel gibi pek çok şehrinde, genellikle gemi sanayi işlerinde ve kaynak işlerinde, çalıştım. O dönem işçi olarak yurtdışına giden köylülerimizde benzer işlerde çalışıyorlardı.
Berlinde çalıştığınız yıllarda Berlin Duvarı henüz yıkılmamıştı değil mi ?
Yıkılmamıştı; ama yapıldığı amaca yönelik bir etkiside yoktu. Aslında bu duvar dönemin başbakanı Willy Brandt hükümetinde etkisini tamamen yitirmiş; fakat yıkılamamıştı. Willy Brandt hükümetinden sonra gelen hükümet, Berlin Duvarı’nı yıkarak duvarın maddi-manevi tüm izlerini yok etti.
Mehmet amca duvarın yıkılması, Almanya’nın toplumsal ve ekonomik yapısında, olumlu-olumsuz, ne tür etkiler yarattı ?
Duvar yıkılmadan önce Doğu Berlin komünist rejimle yönetiliyordu. Batı Berlin ise Batı Almanyanın bir parçasıydı ve kapitalist bir ekonomik yapı vardı. Duvarın yıkılması, Alman halkının tekrardan birleştiğinin ve Almanya’nın II.Dünya savaşına ait, tüm izleri sildiğinin sembolik bir göstergesiydi. Az önce de dediğim gibi duvar yıkılmadan önceki 5-10 yıllık dönemde, duvarın yapıldığı amaca yönelik bir etkisi kalmamıştı. Duvarın yıkıldığı döneme ait şöyle bir gazete haberi hatırlıyorum. Başbakan Willy Brandt “Hükümetteki yıllarımız boşa geçmedi. Duvarın yıkıldığını gördüm, artık ölsemde gam yemem” gibi bir ifade kullanmıştı. Duvarın yıkılmasından sonra Almanya, ekonomik ve sosyal anlamda, çok daha güçlü bir duruma geldi. Ekonomik ve teknolojik gelişmişlik açısından Almanya, şu an olduğu gibi, yeniden Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden birisi durumuna geldi.
Berlin Duvarı’ndan bahsetmeden önce, “Genellikle gemi sanayi ve kaynak işlerinde çalıştım.” demiştin Mehmet Amca. Yaptığın bu işle ilgili Almanya’da her hangi bir mesleki eğitim aldın mı ?
Almanya’da bununla ilgili bir eğitim almadım. İstanbul’da, Hasköy tarafında, tersanede çalışmıştım. Buradan kaynak işi tecrübem vardı. Almanya’ya işçi olarak kabul edilmemde, bu tecrübemin de muhakkak etkisi olmuştur.
Almanya’daki siz gurbetçi işçilerin o yıllardaki çalışma koşulları nasıldı ?
Koşullar gurbetin getirdiği zorluklardı. Eğer yasa dışı yollardan ülkeye girmediyseniz ve oturum izniniz varsa; iş güvenliği, işçi hakları ileri seviyedeydi.
İlk gittiğinizde ne kadar süre oturum izni verilmişti sizlere ?
İlk gittiğimizde hemen hemen tüm işçilere, gecici oturum izni verilmişti. Bana önce bir yıl, sonra iki yıl, sonra beş yıl daha sonra da süresiz oturum izni verildi.
Şu an Alman vatandaşlığınız da var değil mi ?
Evet 1998 senesinde alman vatandaşlığı da alarak, her iki ülkenin de resmi vatandaşı oldum. Şu an ailece hem Alman hem de Türk vatandaşıyız.
Mehmet Amca o yıllarda yurtdışına giden siz köylülerimiz epey para kazanabiliyor muydunuz ?
O dönemlerde Almanya’ya giden herkesin çok para kazandığı, binlerce mark gönderdiği gibi bir algı vardı. Ama işin iç yüzü hiç de öyle değildi. Kendimden anlatacak olursam. Çalıştığım ilk yıllarda 11 ay çalışır, birikim yapardım. O yaptığım birikimlerle yıllık izne çıkar, bir ay köye gelirdim. Biriktirdiğim paranın bir kısmını köye gelip giderken ve köyde harcar, kalan kısmını da eve bırakıp geri dönerdim. Dönerken bıraktığımız para, o günün şartlarına göre, evi bir yıl idare edebilecek kadar bir paraydı.
Yani Almanyaya gittiğinizde anlatıldığı gibi çok para kazanamıyordunuz. ?
İlk gittiğim yıllar benim açımdan öyleydi. Çalıştığım şehirde geçinecek ve köye harçlık bırakacak kadar kazanabiliyordum. 1979 senesine kadar çok bir şey kazandım diyemem. Bu gün Almanya’daki daimi adresim olan Düsseldorf şehri, hayatımın dönüm noktalarından birisi oldu. 1979 senesinde Düsseldorf’a taşındım. Düsseldorf havaalanında çalışmaya başladım. Çalıştığım diğer işlerle kıyaslayacak olursak Düsseldorf Havalimanında, hemen hemen 2-3 kat daha fazla kazanıyordum.
Mehmet Amca siz gurbetçiler köye döndüğünüzde nasıl karşılanıyordunuz ve köydeki günleriniz nasıl geçiyordu ?
Biz gurbetçiler için gurbetin en güzel yanı memlekete geri dönmekti.Eskiden gurbetten ya da askerden dönen birisi, köye geldiğini haber vermek için gebenden ya da Şahna Düğünü’nden havaya ateş ederek köye girerdi. Köye geldiğimizde herkes tarafından güleryüzle karşılanıyorduk. Komşu köylerden davul zurnayla bizi karşılayanlar olurdu. Yanımıza hoş geldin ziyaretine gelenler hiç eksik olmazdı. Amcamın oğlu Selahattin Şeker odaya gelen misafirlere garson gibi çay servisi yapar, zaman zaman misafirlere yetişmekte zorlanırdı. Demek istediğim dostluklar, misafirlikler samimi ve güzeldi.
Silahla ateş ederek köye girmenin amacı neydi Mehmet amca ?
Amaç içimizdeki coşkuyu yansıtmak. Gurbetten sılaya dönerken insanın içi içene sığmıyordu. Eşe dosta, akrabaya, tüm köye “ben geldim” diye haber vermek için eskiden uyguladığımız böyle bir adetimiz de vardı.
O dönemin filmlerinde çizilen gurbetçi profilinde radyo, fotoğraf makinesi, Mercedes marka otomobil vb. şeyler, Türkiye’ye dönen gurbetçiler için önemli şeyler olarak gösterilir. Sizler için de önemli miydi bu eşyalar ?
O dönemki filmlerin bir çoğu o yıllardaki gurbetçi profilini gerçek anlamda yansıtmaktadır. Bizde köyümüze tıpkı o filmlerdeki karakterler gibi dönerdik. Günümüz şartlarından geriye dönüp baktığımızda, bu günün şartlarına göre, sıradan şeylere çok değer veriyor, çok kıymetli gibi görüyormuşuz diyebiliriz. Ama o günkü teknolojide, o eşyalar teknolojinin son harikalarıydı. Radyo, fotoğraf makinesi vb. eşyalar günümüzün akıllı telefonları, tablet bilgisayarları gibiydi. Bizler yurtdışından, bilinçli olarak olmasada, teknolojik yenilikleri köyümüze getiriyorduk. Örneğin gelirken ben bizim odaya renkli tv, video ve kamera getirmiştim. O tarihte köyümüz için ilkti bunlar. Hatta bu kamera ile oğlum Yücel bizim odada kayıtlar almıştı. Şu an pek çoğunu rahmetle andığımız kişilerin, o yıllardaki görüntüleri ve 84 senesine ait Orta Harman’daki düğün görüntüleri, bu kamera ile kayıt altına alınmıştı.
Şunu diyebilir miyiz Mehmet Amca, “O yıllar köyümüz, gurbetçi köylülerimiz sayesinde teknolojik yenilikleri yakından takip etme imkanı bulmuştur” ?
Tabiki. Bu sayede teknolojik yenilikler köyümüze hem daha kısa zamanda ulaşmıştır hem de köylülerimiz farklı fikirler, farklı kültürler, farklı yerler görerek; o yerlerdeki yenilikleri ve kolaylıkları kendi hayatlarına uyarlama imkanı bulmuştur. Bu bakımdan bana göre gurbetçilerimiz köyümüzün gelişmesinde ve kalkınmasında etkili olmuşlardır.
Köydeki izin günleri bitip geri dönüş yolculuğu başladığında ne tür duygular yaşardınız Mehmet amca ?
Gurbete dönüş başka bir üzüntü, bambaşka bir hüzün verirdi. Az önce nasıl gurbetin en güzel tarafı memlekete dönmek dediysem, memleketinde en hüzünlü duygusu gurbete gitmektir bence. Rahmetli annem “gelmek olsada, gitmek olmasa” diye arkamdan ağlar, üzgün bir şekilde, görünür-görünmez kazadan beladan korunmam için Allah’a dua ederdi.
Mehmet amca uzun yıllar Almanya’da yaşayan birisi olarak, Almanların Türklere bakış açısı geçmişte nasıldı, şimdi nasıl ?
Kendi adıma olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Türkleri seven, türklerle sıkı dotluklar kuran almanlar olduğu gibi istemeyenlerde var. Bunu sana şu şekilde örnekleyebilirim: Ülkemize gelen yabancı turistlere kimisi iyi gözle bakar, dost olmaya çalışır, misafirperverce yaklaşır. Kimisi ise tam tersine, ülkemize yabancıların gelmesini istemez. Orda da aynı durum söz konusu.
Yakın zamanda, medyada Türklere ait evlerin yakıldığı haberleri çıkmıştı. Bunun sebebi nedir ? Türklerin Almanya’da istenmemesi mi ?
Hangi milletten olursa olsun, böyle bir saldırının çok yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Bu saldırılar sadece Almanya’da yaşayan türklere yönelik saldırılar değil. Almanya’nın sadece almanlara ait olduğunu ve tüm yabancıları istilacı olarak gören küçük gruplar var. Sadece türklere değil, diğer milletten insanlara da nadirende olsa, benzer saldırılar gerçekleşiyor. Tabi bizi ilgilendiren kısım,doğal olarak milletimiz olduğu için, medyamızda sadece türklere yapılan saldırılardan bahsediliyor. Dolayısıyla “Almanya’da türkler istenmiyor.” gibi bir algı oluşabiliyor. Almanya’da; muhafazakarından liberaline, milliyetçisinden sosyalistine hangi parti hükümette olursa olsun, bu tip şiddet eylemlerinde asla taviz vermiyor. Zarar gören, zarar veren kim olursa olsun, anında soruşturma başlatılıyor ve suçlulular en kısa zamanda cezalandırılıyor.
Her iki ülkede de yaşayan birisi olarak ülkemizle Almanya’yı kıyaslarsan Mehmet amca aramızda gelişmişlik düzeyi açısından ne gibi farklar var.
Almanya’ya işçi olarak gittiğimiz yıllarda, gelişmişlik düzeyi olarak, Almanya’nın epey bir gerisindeydik. Bu fark zamanla kapandı. Şu an birçok şehrimiz, Avrupa şehirleri ayarında. Ama yine de her alanda, tam anlamıyla oturmuş bir sistemimiz yok. Almanya’da hemen hemen her alanda oturmuş bir sistem var. İnsanlar bir arada yaşadıkları sürece kurallara riayet ediyorlar. Ayrıca Almanya’nın kalkınmasını, zenginleşmesini bir nevi kendilerinin sorumluluğu sayıyorlar. Bizde bu anlayış tam olarak yerleşmiş değil. Bu anlayış bizlerde de tam anlamıyla yerleştiğinde, gelişmişlik düzeyi olarak eminim bizler daha üst noktalarda olacağız.
Hemen hemen her yıl köyümüze gidip gelen birisi olarak sence köyümüzdeki değişmeler, gelişmeler, eksiklikler nelerdir Mehmet amca ?
40 seneyi aşkın bir süre içinde köyümüzde olumlu-olumsuz pek çok şey değişti . Pek çok şey de gelişti. Örneğin köyümüzün yol, elektrik, su, telefon, internet vb. altyapı işleri tamamen yapıldı. Binalarımızın bir çoğu modern yaşama uygun şekilde yeniden inşa edildi. Gelişen tarım ve hayvancılık teknikleri, köylülerimizce benimsenerek köy işlerinin daha kolay yapılması sağlandı. Olumsuz anlamda gördüğüm değişmeler ise: İnsan ilişkilerinde eski samimiyet, eski dostluklar yok gibi. Ayrıca köyde yaşayan nüfusun git gide azalması, bana göre, köyümüz için en olumsuz değişme ve en büyük sorundur. Ama şu var yazları köyümüz eski kalabalık günlerini hiç aratmıyor. Köylülerimizin köyünü unutmamaları zamanları dahilinde köye gelmeleri sevindirici bir durum.
Peki Mehmet amca göç sorununun çözümü için her hangi bir düşüncen var mı ?
Şunu söyleyebilirim. Bu sorunun çözümü: Köyümüzü asla unutmamak. Bunun için imkanlarımız dahilinde ve vaktimizin el verdiği ölçüde, köyümüze gitmeliyiz. Ayrıca tüm köylülerimizi, köyümüzde bir araya getirecek faaliyetler; köyümüzü, dostlarımızı unutmamamızı sağlayacaktır. Örneğin geçtiğimiz Ramazan Bayramında köyümüzden ilk kez yapılan canlı yayın, bunun güzel bir örneğiydi. Bayram namazında ilk defa cemaat camiye sığmadı. Ben köyümüzde bayram sabahını yaşarken oğlum Almanya’dan bizi izlemiş telefon açtı, “baba sizleri bir arada gördüm, duygulandım” diye. Birlik beraberliğimiz için, bu tip güzel organizasyonlarla köyümüzü hatırlamalı, gençlerimize de hatırlatmalıyız. Buradan yeri gelmişken o organizasyon katılan ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Bildiğim kadarıyla karavanınla birlikte benzer canlı yayınlara çıkıyorsun ve basında haber oluyorsun. Biraz bunlardan bahsedebilir miyiz Mehmet amca ?
Evet ulusal ve yerel basında haberlere çıktım, Sultanahmet te NTV Haber’in canlı yayınına konuk oldum. Ayrıca yerel bir televizyon kanalında “Karavanda Yaşam” adında 35 dakikalık bir belgesel filminde, karavanı ve karavanda yaşamı tanıttım.
Karavan merakı nerden geliyor ?
Karavan merakı çocukluktan gelen bir merak. Çocukluğumda rahmetli babamla Sivas Hükümet Konağı Meydanı’na gelmiştik. Meydana yabancılara ait bir karavan gelmişti. Millet etrafına toplanmış, anlatıyordu. “İçinde yatağı var, banyosu var, mutfağı var, tuvaleti var… Yürüyen ev gibi bir şey” diye. Karavan o zamanlar ilgimi çekmişti. “Acaba yürüyen ev, araba ev nasıl bir şeydir ?” diye merak ediyordum. “Büyüdüğümde ben de bi tane alacağım.” diye hayalini kuruyordum. İlerleyen yıllarda bu çocukluk hayalimi gerçeğe dönüştürme imkanım oldu ve karavan alıp karavanla gezmeye başladım.
Arkasındaki bu aletlerin, oyuncakların, eşyaların hikayesi ve karavanı bu şekilde süslemenin nedeni nedir Mehmet Amca ?
O eşyaların kimisi gittiğim yerlerden aldığım birer hatıra, kimisi de kültürümüze ait şeyler. Aslında hiçbirisinin maddi bir değeri yok, tek başına olduklarında çok bir güzellikleri de yok. Ancak hepsi bir arada olduğunda güzel bir görüntü oluşturuyorlar. O yüzden hepsini bu şekilde, böyle bir arada tutuyorum ve gittiğim her yerde memleketimi tanıtmak adına bunları sergiliyorum. Karavanı bu şekilde süslememin nedeni ise; köyüme ve memleketime olan tutkum. Karavanımın Sivas ve Düzyayla ile ilgili yazılarla, süslerle donatılmış olmasının nedeni budur.
Karavanla nereleri gezdin Mehmet amca ? Gezdiğin bu yerlerdeki halkın karavana bakışı nasıldı ?
Hemen hemen 81 ilin tamamını gezdim diyebilirim. Her ilde ayrı güzellikler ayrı tatlar gördüm. Halkımızın misafirperverliği ve yaklaşımı gerçekten çok samimi. Karavanla gittiğim her yerde karavanım ilgi odağı oluyor ve çok iyi karşılanıyorum. İnsanlar güleryüzle ve içten davranıyorlar. Bu bizim halkımızın güzel bir özelliği.
Hemen hemen 81 ili gezdim dedin Mehmet amca karavanda yaşam Güneydoğu Anadolu’da nasıldı ?
Aslında o taraflarda daha bir dostça, daha bir samimice karşılandım. Sanki orası bir terör bölgesiymiş gibi algılanıyor; ama insan gidip görünce bu algısı tamamen değişiyor. Mardin’de kaldığımız günlerle ilgili bir anımı anlatacağım. Bölgedeki bir düğüne katılmayı istedik. Sorduk, soruşturduk havuz başı düğünlerini tavsiye ettiler. Tavsiye edilen düğün alanına gittik. Düğüne davetli olmadığımızı, düğün adetlerini görmek için katılmak istediğimizi söyledik. Kapıdaki adam gidip düğünü yapan kişiye söylemiş, düğün sahibi geldi hoş geldiniz başımız üstüne diye bizi baş köşeye oturttu. Bizlere bol bol ikramda bulundular. bize siz misafirsiniz diye. Güneydoğuyu gezdiğim dönemlerde Hiçbir şekilde kötü bir davranışa kötü bir duruma maruz kalmadım
Mehmet Amca gerek vakit ayırdığın için gerekse hoş sohbetin için, kendi adıma çok teşekkür ederim. Söyleşimizin sonunda benim sormadığım senin eklemek istediğin bir şey var mı Mehmet amca ?
Öncelikle gençlerimize bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Gençlerimizin kültürümüzü unutmaması, ona sahip çıkmaları her şeyden önemlidir. Ayrıca genç yaşlı büyük küçük hepimiz birbirimiz sevelim birbirimize saygı duyalım. Hayattayken sahip olduğumuz değerlerin ve başımızdaki büyüklerimizin kıymetini bilelim. 43 yıllık bir gurbetçi olarak ben hemen hemen her sene köyümüzü ziyaret etmeye çalışırım. İmkanı olanlarında köyümüzü ziyaret etmesini tavsiye ediyorum. Ayrıca gurbette yaşayan biz düzyaylalıların derneğimize ve köyümüze katkısı bana göre yetersiz kalıyor. Bu hususlar üzerine düşünmeli ve “köyümüzü, köylümüzü nasıl daha ileri seviyelere taşırız?” sorusuna projeler üretmeliyiz. Ve bu projeleri hayata geçirmeliyiz. Ben Gezginci Şeker olarak ömrüm ve sağlığım el verdiği sürece köyümüzü ve kültürümüzü tanıtmaya devam edeceğim. İmkanlarım ölçüsünde köyüm için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağımı burdan bir kez daha söylemek istiyorum.
Sağol Mehmet Amca sizde Allah’a emanet olun
__________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Not: Anlatılanlarda gerek konuşma sırasındaki yanlış anlaşılmalardan, gerekse yazıya aktarılırken yapılan hatalardan oluşan yanlışlıklar olabilir. Aynı şekilde kulaktan duyma bilgilerde de hata payları olabilir. Yanlışlıklar varsa eğer, bunun için özür dileriz. Düzeltilmesini istediğiniz bilgiyi ya da çıkarılmasını istediğiniz kısmı bildirmek için, iletişim kısmından bizimle iletişime geçebilirsiniz. Yazıda ismi geçen büyüklerimizin, elinizdeki fotoğraflarının yazıya eklenmesi için, duzyaylakoyu@gmail.com adresine mail atabilirsiniz. Site yönetimi ve Mehmet Şeker’in izni olmadan, yazının başka bir sitede yayınlanması ya da yazıdan alıntı yapılması durumunda, yasal haklarımızı kullanacağımızı belirtiriz. Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederiz. Fotoğraflar için Cafer Doruk’a ayrıca teşekkür ederiz.
MEHMET AMCA KARAVANINLA SENİ İ.B.B NİN İŞTİRAKLERİNDEN İSTANBUL ULAŞIMA DAVET EDİYORUM.GELİRSEN MEMNUN OLURUM.EYÜP TELEFERİK,TE BİR SEFER MİSAFİRİM OLMUŞTUN.
UĞUR ECEVİT
0535 346 97 05
İ.B.B
SATINALMA MÜDÜRLÜĞÜ
Mehmet Abiye Bu güzel bilgi ve tecrübelerinden dolayı teşekkür ediyorum.Bülbülü altın kafese koysalarda “ila vatan ila vatan dermiş” ne güzel….